Çin Halk Cumhuriyeti’arasında Xi Jinping üçüncü dönemiyle küresel sahnede daha görünür hale gelirken, Batı’da ‘alarm çanları’ çalıyor. Çin’in iki değerli düşman ülkesi Suudi Arabistanile İranarasında diplomatik ilişkilerin kurulması için uzlaşmada arabulucu rolü Orta Doğudiplomasi ile ‘ ağırlığını koymak ‘ değerlendirmelerine yol açtı. Suudi Arabistan’ın ŞİÖ’de gözlemci statüsü ve ülkenin devlet şirketi Aramco’nun Çin ile yaptığı kıymetli anlaşma dikkat çekti.
ÇinceVe Rusyaliderleri tarafından Moskova’da açıklanan iki ortak bildiriye yansıdı. ‘çok kutuplu dünya’Ve ‘ uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi ‘ diyen iki ülke, diyalog, BM merkezli örgütün ikili standartlarının ortadan kaldırılması, uluslararası bağlantıların demokratikleştirilmesi, içişlerine karışmama, kalkınma için istikrar ve ekonomik faydalar ve güvenlik temalarıyla girişimlerini sürdürüyor. Batı’da, ABD’nin Ukrayna’da Rusya’ya karşı verdiği savaşın ardından Çin ile ne zaman ‘çatışmaya’ gireceği ve ‘buna nasıl hazırlanılacağı’ tartışmaları gündeme geliyor.
En çarpıcı olanı, ABD yönetiminin son zamanlarda Çin’in ‘çip ve yarı iletken’ erişimini kısıtlama girişimleridir. Tayvan bu işin siyasi tarafında yer alırken, AB de Çin ile ilişkilerde ‘Ukrayna çıtasını’ belirledi.
Çin, bu hafta AB Konseyi Lideri Ursula von der Leyen ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u ağırlayacak. Von der Leyen’in ziyaret öncesi Çin ile ilişkilerini ‘Ukrayna konusundaki tavrı belirleyecek’ açıklaması dikkat çekti.
Gazeteci-yazar Gökhun Göçmen ile Çin’in küresel açılımlarını, Suudi Arabistan ile yeni bir yöne işaret eden saldırılarını, ABD’nin “çip savaşları”nı ve Avrupa Birliği’nin tavrını konuştuk.
Gökhun Göçmen’e göre Çin yönetimi bir süredir diplomasisini uluslararası düzeyde kurumsallaştırmaya çalışıyor. Örneklerinin birçok yerde görüldüğünü kaydeden Göçmen, en son ve çarpıcı olanın İran ve Suudi Arabistan arasında diplomatik bağların kurulmasını içeren anlaşma olduğunu ifade etti:
“Çin diplomasisini uluslararası düzeyde kurumsallaştırma çabasında bunun örneklerini birçok yerde görebiliriz. 20. Ulusal Kongre’nin ardından Çin çeşitli girişimlerde bulunmaya başladı. Generation Road’un kendisi, altında küresel bir güvenlik girişimi, küresel bir kalkınma girişimi ve şimdi de bir medeniyetler girişimi bulunan uluslararası bir çatıya sahiptir. Her zaman küresel olan bir girişim. Girişimden kastedilen ‘bir çerçeve çizelim ve paydaşlarla dolduralım’ anlayışıdır. Özellikle seçilen yerlerden biri de Ortadoğu idi. Çin Devlet Başkanı Aralık ayında Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Körfez ülkeleri ve Arap Birliği’nin diğer başkanları ile bir araya gelmişti. Kısa süre sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de Çin’i ziyaret etti. Çünkü Suudi Arabistan’da açıklanan bildiri, Yemen vesilesiyle Tahran’da özellikle muhafazakar kesimde eleştirilere neden oldu. Şefin gitmesiyle resim biraz daha netleşmeye başladı. Uzun süredir devam eden ancak bir sonuç alınamayan İran-Suudi görüşmeleri davasında sonuçlandı.”
“Orta Doğu’da ilk kez bu kadar geniş çaplı diplomasi inşa ediyor”
Göçmen, İran-Suudi anlaşmasının sadece ‘ezeli ve ezeli düşman’ olarak gösterilen iki ülkeyi bir araya getirmediğini, aynı zamanda Suudilerin gözlemci üyeliği ile onları çatısı altında birleştirecek bir atılım gerçekleştirdiklerini hatırlattı. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) Göçmen, bu, İran’ın tecrit edilmesini öngören tüm ABD diplomatik yatırımlarının kesintiye uğraması anlamına gelecek:
“Bu anlamda Çin, Ortadoğu’da ilk kez bu kadar geniş çaplı diplomasi inşa ediyor. Aslında bu durum, ezeli düşman olarak gösterilen iki ülkenin sonunun nasıl gelebileceğinin de bir göstergesiydi. Uzmanlar, Çin’in uzun süredir içinden geçtiği büyük ekonomik dönüşümden ekonomik bir mucize olarak bahsediyor, ancak bence böylesine büyük bir diplomasi üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Çünkü nereden nereye denilirse İran ile Suudileri uzlaştırdığı gibi bu ülkeleri ŞİÖ çatısı altında müttefik yapmak da çok mümkün. Suudi Arabistan da gözlemci statüsünü onayladı. Önümüzdeki dönemlerde Suudi Arabistan ve İran ŞİÖ altında iki ortak olacak. Bütün diplomatik yatırımını buraya yapan ABD’nin İran’ı dışlama ve tecrit etme oyununu bozacaktır.”
‘Suudiler çok kutuplu bir dünyadan keyif alan ülkeler arasında’
Suudi Arabistan’ın ‘çok kutupluluğun’ farkına varan ülkeler arasında yer aldığı görüşünde olan Göçmen, Ukrayna’daki patlamanın ardından ABD’nin petrol fiyatları konusundaki sözlerine kulak asmadığını belirtti. kriz bunun bir göstergesidir. Suudi devlet şirketi Aramco’nun Çin ile yaptığı son 12,2 milyar dolarlık anlaşmaya değinen Göçmen, Pekin diplomasisinin ülkeleri ‘birleştirerek’ diplomatik kazanımları güvenlik ve ekonomiye bağlamanın mümkün olduğunu gösterdiğini vurguladı:
“Suudi Arabistan uzun süredir çok kutupluluğu gerçekleştiren ülkeler arasında yer alıyor. Böylece kendisine Amerika’ya karşı bir hareket alanı sağlayabilir. Biraz daha kendi ulusal çıkarlarını merkeze alan bir politika izliyor. Suudi 2030 vizyonu ile birlikte Çin’in Generation and Path çizgisinden kar elde etmeye ve odaklanmaya çalışıyorlar. Bu noktada değerli adımlar atıldı. Ukrayna krizini zamanında gördük, petrol fiyatlarının düşürülmesini talep ettik ama kapıları kapattık. Suudiler çok kutuplu bir dünyadan zevk alan ülkelerin ortasındalar. Çin’in ortasında Aramco ile imzalanan 12.2 milyar dolarlık anlaşma bunun son örneği, nisan ayında başlayacak ve önümüzdeki yıl yürürlüğe girmesi planlanıyor. Çin diplomasisinin bir diğer özelliği de ülkeleri birbirine bağlamasıdır; çünkü bu diplomatik barışın tesisi ile bu ülkeleri ŞİÖ çatısı altında ortak yapıyor ve aynı zamanda ekonomik olarak da birbirine bağlıyor. Bu nedenle Kuşak ve Yol Girişimi dediğimiz sorun aslında bir istikrar noktası olmaya çalışıyor. Çünkü ülkeler Nesil ve Yola bağımlı kılınmıştır. Diğer girişimlerle aynı. Diplomatik bir kazanımın güvenlik ve ekonomi gibi diğer alanlara da yansıdığını, sorunların geniş bir yelpazede ele alındığını ve analizlerin bu şekilde ortaya konulabileceğini ortaya koymak da mümkündür.”
“Batılılar Çin’in kaplan değil, kedi olmasını istiyor”
Göçmen ayrıca ABD’nin çipler ve yarı iletkenler konusunda Çin ile savaşını da takdir etti. Göçmen, Batılıların “ucuza üretim yapabildikleri ve şirketlerinin kar elde edebildiği 1,4 milyar dolarlık bir cennet” olarak gördüğü Çin’in DTÖ’ye girmesinin, kalkınmaya hizmet eden teknolojiye girerek işleri değiştirdiğini vurguladı. Göçmen, Pekin’in iki yönelimini ‘iç pazarı güçlendirip kendi gücüne güvenmek ve kendi çabasıyla yüksek teknoloji geliştirmek’ olarak nitelendirdi:
“Çin, Avrupalıların, Amerikalıların ve Batılıların gözünde her zaman ucuza üretebildikleri, şirketlerin kâr üstüne kâr elde edebildikleri, aynı zamanda ucuza ürettiklerini bir milyar 400 milyonluk bir pazara satabildikleri bir fırsat cenneti olmuştur. . Çin, DTÖ’ye girip atılımlar yapmaya başladığında, üretimini daha kaliteli kalkınmaya hizmet edecek teknolojiye kaydırdı, işte o zaman işler ters gitti. The Economist’in bu hafta bir kapağı var, gerçek Soğuk Savaş’a giderken bunu yansıtan manşetler. Dergide “Batılılar Çin’in kaplan değil, kedi olmasını istiyor” diye yazdı. Doğal olarak her devlet kaplan olmak ister ama Batılılar karşılarında güçlü bir kaplan değil, şişman bir kedi görmek isterler. Çin ile savaşları bunu gösteriyor. Çin’in üretiminin nereye kaydığını ve yüksek teknoloji gelişimini engellemek istiyorlar. Uzun zamandır bu noktada sıkışıp kalmışlardı. Teknoloji savaşları, Soğuk Savaş zihniyetinin bir parçasıdır. Çin’de iki yönelim var; İç pazarı güçlendirerek kendi gücüne güvenmek ve yüksek teknolojiyi kendi emeği ile geliştirmektir.”
“Stratejik özerklikten bahseden Avrupa, Çin ile olan ilişkilerinden de büyülenmiş durumda”
AB Komite Lideri Von der Leyen ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron Pekin’i ziyaret ederken, AB’nin Pekin’e “ilişkileri Ukrayna’nın görüşü belirleyecek” şeklinde çekince koyması da dikkat çekti. Göçmen’e göre, bir zamanlar ‘stratejik özerklik inşa etmek’ten söz eden AB, ABD’ye sıkışıp kalırken, Çin ile ilişkilerini de ele geçirdi:
“Avrupa Birliği daha önce stratejik özerklikten bahsediyordu. ABD ve Çin arasında güç mücadelesi sürerken Sinatra’nın ‘My Way’ müziğine atıfta bulunarak “Biz kendi yolumuzdayız, üçüncü yol stratejik özerklik kuracağız” dediler ve bu Çin tarafından takdirle karşılandı. Çin, Avrupa ile ittifak yapıp büyük güç rekabetinde ABD’ye yük olmaya niyetli değil. En yakın stratejik ortağı Rusya ile bile ilişkilerini ittifaka dönüştürmek istemiyor. Her ülkenin bağımsız bir siyasi çizgide ilerlediğini söylüyor. Çin, ittifak çıkarlarının ağır yükünden endişe ediyor. Bunun sonuçlarını Soğuk Savaş döneminde yaşadı. Ukrayna krizinden sonra bir ara verildi. Aslında ABD, Avrupa ülkelerinin stratejik özerklik arayışlarında neredeyse başarısız oldu. Almanya’nın uzun süre direndiği savunma harcamaları sorununda istediğini elde etti. Ukrayna krizi ile birlikte ülkelerin politikaları militarize edilmiş ve siyasetçilerin zihinleri ele geçirilmiştir. Bunu iktidar siyasetinde görüyoruz. ABD’den güç almaya zorlandılar ve Çin ile ilişkileri de köleleştirildi.”
“Tarafsız oldukları için Pekin’e ders vermeye gittiklerine dair kayıtları yok”
Ukrayna’ya silah yağdıran Batı’nın Çin’i Rusya’ya silah veriyormuş gibi sunmasını eleştiren Göçmen, tarafsız olmadıkları için Avrupa’dan kimsenin barış beklemediğini hatırlattı:
“Burada aslında bir gerçeğin çalınmasıyla karşı karşıyayız. Çin, Ukrayna krizi anlatılırken güya Rusya’ya silah veriyormuş gibi sunuluyor. Meğer Avrupa ve ABD’nin bu konuda söz hakkı var mı? Çin kimseye silah vermezken ABD, Almanya ve Fransa silah istifliyor. Bu kişilerin Pekin’e gidip Xi Jinping’e Ukrayna krizi anlamında diplomasi dersi verecek sicili yok. Çünkü kimsenin onlardan barış ümidi yok. Bugün uluslararası kamuoyunda Avrupa’dan bir barış göremiyoruz çünkü onlar tarafsızlığını yitirdiler.”
“Çin’de kameralar önünde sert mesajlar verilebileceğini düşünmüyorum”
Göçmen, Scholz’un geçen yılki ziyaretine ve Çin’in Almanya’ya olan yoğun ilgisine değinirken, Macron’un Ukrayna dahil birçok konuyu “karıştırdığını” hatırlattı. Göçmen’e kıyasla Avrupalıların Çin’deki sert açıklamalarını yapması zor:
AB Büyükelçisi Von Der Leyen’in telaffuzları hakkında “Biraz hayal kırıklığına uğradık” dedi. Ama bunu böyle söylemek de değerli. Çünkü Çin’i ziyaret edecekler ve olumlu açıklamalarda bulunmak yerine Ursula von der Leyen yüksek sesle uyardı, ‘Bağımlılıklarınız konusunda dikkatli olun’ dedi. Scholz da gitmişti, o dönemde başta Macron olmak üzere Avrupalı liderler ‘Birlikte gidelim’ baskısı yaptı. Ancak Almanya ile Çin arasındaki ilişkiler çok farklı. Çin, Almanya’ya 3 milyon dolar yatırım yaparsa, Almanya da Çin’e 25 milyon dolar yatırım yapar. Bu nedenle Çin ile ilişkilerinde oynayacak fazla yeri yok. Macron’un kaybettiği ama Fransa’nın kaybettiği diplomatik cazibeyi yaratmaya çalışıyor. Her ne iddiaya girdiyse, her şeyi batırdı. Aynı şey Ukrayna krizi için de geçerli. İran’ın nükleer müzakerelerinde de rol oynamaya çalıştı ve bunda da başarısız oldu. Ursula von der Leyen’i de yanına almak istiyor ama öte yandan Politico dergisindeki yazısında danışmanları, “Biz Avrupa’nın bir parçasıyız ama Fransa’nın kendine has bir diplomatik duruşu var. ” Bu nedenle Çin’de bu kameralara karşı sert açıklamalar yapılabileceğini düşünmüyorum.”
“Çin Büyükelçisi, Türkiye ile ilişkilerde uzun vadeli ve stratejik bir bakış açısına sahip olduklarını vurguladı”
Çin’in İran’la son dönemdeki angajmanlarından sonra Türkiye’nin ‘kenarda bırakıldığı’ söyleminin doğru olmadığı görüşünde. Çin’in Türkiye Büyükelçisi Liu Shaobin ile geçen hafta yaptığı bir röportaja değinen Göçmen, büyükelçinin özellikle Türkiye ile uzun vadeli ve stratejik ilişkilere baktığını, Kuzey ve Karayolu orta koridorundaki seçkin konumunu vurguladığını ve demokratikleşmenin altını çizdiğini söyledi. birlikte uluslararası ilişkiler:
“Çin’in Türkiye’yi bir kenara bırakmasının bir yolu yok. İran değerli bir güç olmasına rağmen Türkiye’nin etki alanı çok daha geniş, bunu Ukrayna krizinde gördük. Esir takas anlaşmalarından tahıl krizine kadar Türkiye belirleyici bir rol oynadı. Türkiye, hem coğrafi konumunun prestiji hem de Batı ile kurduğu bölgelerdeki göreli konumuyla Çin ve Rusya’nın gözünde farklı bir yere sahip. Herkes ‘dış politikada nasıl bir şekil alacak’ diye düşünüyor. Görüştüğü Çin Büyükelçisi, ‘Türkiye ile ilişkiler konusunda uzun vadeli ve stratejik bir bakış açımız var’ dedi. Bu bağlantıların kurumsallaştığının da bir göstergesidir. Büyükelçi de ‘Orta koridor için hazırız’ dedi. Türkiye, Nesil Yol’un orta koridorunda yer almaktadır. Ukrayna kriziyle birlikte Çin’den Avrupa’ya uzanan kuzey koridorunda Avrupalı şirketler yaptırımları nedeniyle tereddütlü. Orta şerit biraz daha belirgin. Türkiye’den bölgesel ve küresel bir aktör olarak söz etti ve ‘Uluslararası ilişkileri demokratikleştirmek için Türkiye ile birlikte çalışabiliriz’ dedi. Çin ve Rusya gibi Türkiye de ABD tarafından demokrasinin zirvesine davet edilmeyen ülkeler arasında yer aldı.
emet-ajans.xyz